'O Kim?'

Fotoğraf sergisi ve proje hakkında:

Çizgelikedi(*)'nin, İzmir'de yaşayan kadın fotoğrafçılara, Çizgelikedi Kadınlar Projesi’07 için 2006 sonbaharında yaptığı açık çağrıya olumlu yanıt veren on dokuz kadın, bu kavramsal proje çerçevesinde altı ay boyunca düzenli olarak pazartesi günleri toplandılar. Bu toplantı sürecinde 'kimlik ve iktidar' kavramlarını sorgulamaya yönelik bir çalışma başlattılar. 'O Kim?' sorusunu kendilerine/birbirlerine sorarak, gizli ve açık iktidarları görünür kılmaya, iktidarların yarattığı kimlikleri önce anlamaya, sonra anlamlandırmaya, ardından deşifre etmeye yönelik uzun tartışmalar yaptılar. İktidarlar ve kimlikler üzerine bir cevap aramayı değil, daha çok, sorular sormayı amaçladılar. Bu süreci altı ayın sonunda görselleştirip ‘O Kim?‘ üst başlığıyla Mayıs 2007’de bir fotoğraf sergisine dönüştürdüler.


' Okim?' şimdiye dek izmir Çizgelikedi Sanat Galerisi’nde, İFSAK İbrahim Zaman Sergi Salonu’nda, Bornova Anadolu Lisesi Ahmet Piriştina Sanat Galerisi'nde, Bodrum Belediyesi Meclis Salonu Sanat Galerisi'nde ve İskenderun Halk Eğitim Merkezi Sergi Salonu'nda sorusunu izleyicilerle paylaştı.

Çizgelikedi Kadınlar Projesi 2007'nin ürünü olan 'O Kim?'in 2007 Mayıs ayında başlayan yolculuğunun son durağı ise 20-29 Haziran 2008 tarihleri arasında Muğla/Akyaka’daki Nail Çakırhan & Halet Çambel Kültür ve Sanatevi oldu.

(*)Çizgelikedi, çatısının altında fotoğraf seminerlerinin, atölyelerin, kavramsal projelerin, bir karanlık oda ve sanat galerisinin barındığı, söyleşi ve tartışmaların gerçekleştiği bir girişimdir. İzmir'de fotoğraf sanatı temelinde nitelik gözeten bir hareketlilik ve etkileşim yaratmayı amaçlamaktadır.

5 Haziran 2008 Perşembe

Çizgelikedi Kadınlar Projesi'07

Kimlik ve iktidar üzerine bir fotoğraf sergisi: 'O kim?' hakkında neler dedik:

"Bu projede kimlik derdim olduğu (bu dert millet, din ve meslek bağlamında değildir) ve istesem de istemesem de, az da olsa iktidar sahibi, çokça da mağduru olduğum için yeraldım. Özlemim sadece insan olarak ve iktidarsız yaşayabilmekti. Projeye iki çalışma ile katılıyorum.
1. Otobiyografik anlatımı denediğim birinci çalışmam, 1980 yılından bir kesit.
2. İkinci çalışmamda figür olarak kendimi kullansam da, ülkemde değer vermek yerine küçümsediğimiz entelektüel veya aydın insanı ve onun sürecini 1989 yılında çizdiğim bir karikatürümü fotoğrafa dönüştürerek anlatmaya çalıştım. (Aydınlara uygulanan şiddet nedeniyle, sevinç içeren hiçbir figür kullanmadım.)”
Aygül Durak

“O kim? Bütün bir dünya olarak, yaşam biçimimizi, davranışlarımızı, hayallerimizi, zevklerimizi kendimize ve dünyaya bakışımızı her gün biraz daha değiştiren bir ses, bir mesaj, bir imaj, düşünce ve çeşitli ürün selinin istilası altında olan kim'leriz. Daha çok kim'iz ? İçimizin derinliğinde ağır basan tek bir aidiyetiz. Doktrinlerler, metinler, yaptırımlar, (iktidarlar) ne kadar değişirse değişsin bunların önemi yok, aslında değişen bizim bakışımız. Bakış; Her dönemde bazı söylemler, bazı metinler üzerinde durur ve diğer cümleleri, söylemleri görmeden atlar. Bu nedenle iktidarların gerçekte ne dediği çok önemli değil, o iktidarları benimseyenlerin tarih boyunca sergiledikleri davranışları dikkate almak gerekir. Kimliklerimiz tarihin saf ürünleri değildir, bulunduğu çağın gerginliklerinin - çarpıklıklarının - uygulamalarının - bilimin - teknolojinin - endüstrinin - entellektüelliğinin - umudun - umutsuzluğunun her gün yapılan yeni buluşların ürünüdür. İnsanların düşüncelerini ya da yaşama bakış açılarını kalıcı bir şekilde etkileyen , Kapitalizm, Sosyalizm, Faşizm, Psikanaliz, Çevrecilik, Küresel ısınma, elektrik, uçak, otomobil, atom bombası, telefon, televizyon, bilgi işlem, doğum kontrol hapı, insan hakları ve idamlar ve de gaz odaları dünyanın mutluluğunu veya felaketini etkilemiştir. Yani kısacası bizim kimliklerimizi oluşturan şeyler gezegensel faaliyetlerimizdir. Kimlik kelimesi açık gibi görünse de hepimiz anlamını bildiğimizi sanıyor olsak da sorgulayınca bir tuzakla karşı karşıya kalırız. Kimlik iktidar ile birleştiğinde Ötekiler oluşur. Aynı aidiyetlere, aynı topluluğa ait olanlar ise Bizimkileri oluşturur. Kimliklerimizin oluşumundaki etkiler
1-Ailemizden gelen geleneksel aidiyetler
2-Çağımızdan gelen aidiyetler

Biz bu aidiyetler içinde BEN - BİZ - ÖTEKİ -O KİM olarak sürecimizi tamamlarız....”
Süreyya Martin

“Peter Singer’in Hayvan Özgürleşmesi kitabından küçük bir anlatı aklımda. Yanılmıyorsam özetle şöyleydi: Amerika’nın ilk zamanlarında zencilerin beyaz bir erkek gibi muhakeme yeteneğine ve varoluş farkındalığına sahip varlıklar olabilecekleri kimsenin aklından dahi geçmiyordu. Koşullarını iyileştirmeye çalışanların bile akıllarındaki onların korunmaya muhtaç zavallı canlılar olduklarıydı. Günümüzde kimse bu şekilde bakmıyor. Onların da beyaz erkeklerle aynı derecede hak sujesi oldukları tartışılamaz bir gerçek. Aynı şey kadınlarda da yaşandı. Zamanında zayıf akıllı olduğuna inanılan, çalıştırılmayan, tıpkı zenci köleler gibi erkeğe hizmet için kullanılan kadınlar artık–en azından modern ülkelerde- erkeklerle aynı statü ve haklara sahipler. Bu günümüzde durup yakın geçmişe baktığımızda ırklar ve cinsiyetle arasındaki tahakkümün haksızlığını görebiliyor hatta bundan utanç duyuyoruz. Kim bilir belki yıllar sonra aynı şey hayvanlar için de yaşanacak. Nasıl bir zenci köleyi beyaz bir erkekle kıyaslamak kimsenin aklına gelmeyecek denli uçuk bir fikir idiyse şu anda insan ve hayvan arasındaki eşitlik düşüncesi o kadar uçuk görünüyor olabilir. Kim bilir, yıllar sonra belki onların da bizim gibi hakları olacak ve şu anda onlara verdiğimiz acılardan utanç duyacağız. Irkçılığın, cinsiyetçiliğin yavaş yavaş yok olduğu gibi türcülük de yok olacak.
Elif Telciler

“Bu fotoğraf serisi, mimarlığın ve mimarlık aracılığıyla biçimlenen kentin, insanın üzerinde sezdirmeden kurduğu iktidarlara dairdir. Betonun ve mutlak simetrinin iktidarı. Kolonların, kirişlerin, boruların iktidarı. Işığa karşı gölgelerin iktidarı. İçinde yaşadığımız hepimizin mimarlığı, hepimizin kenti. Ve yaşantılarımızın üzerinde kurulmuş olan iktidar, hepimizin iktidarı.”
Emel Kayın

“Zordur insanların kimliğinin oturması, zordur insanlara kabullendirmesi kendisini. Zamanla oluşur, belki hiç oluşamaz, çırpınırsın çabalarsın ki bakmışsın hala 4 yaşındaki sen...bir ‘puzzle’ı yapmak kolay değildir, hele 'puzzle' parçaları çoğaldıkça işin içinden çıkılamaz...Parçaların herbiri senin parçandır aslında, parçalar tek tek anlamsız, birleşince seni oluşturur...
Yaş 20, peki ben ‘puzzle’ın hangi parçasındayım?”
Tuba Dırmık

“Çizgelikedi Sanat Galerisi'nin duyarlı çağrısı üzerine başlatılan bu çalışmaya katılmaktan çok keyif aldım. Böylesi hassas bir konuya bir nebze katkım olduysa ne mutlu bana.”
Gönül Ocak

İnsanın insana, insanın kendine, ailenin çocuğa, çocuğun aileye, insanın doğaya ve doğanın insana iktidarı vs. yüzlerce iktidar çeşidi mevcut. Bu çok derin ve kapsamlı konuda; fotoğrafları oluştururken daha çok (kişisel iktidar) insanın insana uyguladığı iktidar ve yarattığı travmaları ve değişimi ile kimliklerin yok oluşunu/yokluğunu sergilemek istedim. Ve insanın yokettiği doğa üzerinde oluşturduğu iktidarın yok etme gücünü... Kişisel iktidar, cesaret eksikliği ile dolaylı yada direkt kendi kendimize uyguladığımız veya uygulanmasına izin verdiğimiz bir yaptırım gücüdür-ötekini yaratıp soyutlamak ve soyutlanmaktır- "ego"dur. İçsel veya dışsal iktidar varolduğunda, gerçek kimlik gizlidir. Bu yüzden çoğumuzun en az tanıdığı kimlik kendi kimliğimizdir. Çoğumuz yetiştirilme kaynaklı olarak yitirdiğimiz kimlikleri bulmakla geçiririz yaşamlarımızı ve bulana dek de bize yüklenmiş ait olmadığımız kimliklerle yaşarız. Çoğu zaman da bulamayız. Cesur değilsek, kimliksizlik içinde ve iktidarın da gücü altında ezberlenmiş yaşamlar sürer ve asla özgür olamayız. Gerçek kimliğimizi tanımak ancak cesursak gerçekleşebilir ve ulaşabiliriz. İnsanların kendi öz kimlikleri ile ve doğaya ve kendine uyumlu bir yaşam içinde olduğu bir dünya nasıl olurdu? Ne kadar cesuruz ?”
Güzin Tezel

“ 'Kimlik' olgusu uzun süredir beni yakından ilgilendiriyor.‘Biz‘ kimiz gerçekten? Ya da ‘bizim‘ diyebileceğimiz bir kimlikten ne kadar söz edebiliriz? Bize dayatılanlara arkamızı döndüğümüzde geride ne kalıyor? Kimliklerimizden soyunmak mümkün mü? Bu projede galiba birazcık bunları deşmeye çalıştık…Sonuç mu? Sanırım benim için bir cevap yok…Henüz…..!”
Hülya Anbarlı

“ 'İktidar'ı ‘bir başkasına kendi istediğini yaptırabilme gücü’ diye tanımlarım.”
Ülker Sokulluoğlu

“Fotoğrafım bir oyuncuyu gösteriyor. Kimliğini ne kadar özenle değiştirmekte seyirci beğensin diye…”

İsmet Arıkantürk

“Kimlik ve iktidar ilişkisi özelinde kendime 'O kim?' sorusunu yönelttiğimde, kimliğin oluşumunda belirleyici olan şeylerden birinin anne-babamızın birbirleriyle ilişkileri olduğu ve gündelik hayattaki önemsiz anların belleğe yığdığı önemli izlerin: yani bu ayırdına varması da reddetmesi de güç rol paylaşımlarının bizi nasıl da biçimlendirdiği, (elbette pek çok şeyin yanısıra ama belirgin bir öncelikle) geldi, kendisini yanıtımın içine yerleştirdi.”
Arzu F. Güngör

”Bu sabah erken kalktım, uykumu alamamışım. Yorgunluktan gözlerimin altı mosmordu. Çıkmak için hazırlanmaya başladım hemen. Giyindim, saçımı yaptım, makyaja başladım sonra. Gözlerimin altındaki morlukları kapattım, kirpikleri yıldızlara degdiren rimelden sürdüm, onu yaptım, şunu taktım...Sonra çıkmadan son bi kez dönüp aynadaki kendime baktım 'olmuş muyum' diye. Yüzümün önünde başka bi yüz vardı sanki. Değişmiştim! Daha iyi ya da daha kötü değil, bambaşka olmuştum. Onca boyanın altında gizli kalmış ben'i, hissettiklerimi; ne olmuştu da periyodik olarak her sabah kapatmaya, daha derine gömmeye başlamıştım. Üstümdeki kıyafetlerin rengini ne zamandır kendim değil de 'bu yazın modası' seçiyordu? Tüm bunlar beğenilme arzusuyduysa eğer ve beğenilme arzusu ihtiyaç ya da sahip olmak için insan olmuş olmanın yeterli olduğu bir şey değildiyse, hangi ara bu beğenilme arzusu bana öğretilmişti ve ben bunu ne zaman bu kadar benimsemiştim? Yaşamı gözlerimi kırpıştırarak heyecanla izlediğim günler ne zamandan beri geride kalmıştı da giydirilmiş bir kimlikle yakıştırılmış bir yaşamı yaşamaya başlamıştım? Daha küçücük bir kızken 'amcaların yanında eteğini çek' diyen teyzeler ve pembe kıyafetler mi belirlemişti kaderimi? Arabalarla oynamak istedigimde önüme barbie bebek uzatan eller nasıl olmuştu da kendilerini başlayalı çok olmamış hayatımın iktidar simgesi olarak görebilmişlerdi? Karşı apartmandaki komşu teyzeden, yoldan geçen adama kadar herkes nasıl oluyordu da nasıl yaşamam gerektiğini benden daha iyi biliyordu? Yönetmeye bu kadar meraklı bu uyuyakalmış beyinli insanlar nasıl oluyordu da aslında yönetilen olduklarını bir türlü farkedemiyorlardı? 'Söz dinlemek' öğretilmişti bana küçükken. Önce büyüklerimin, okulda öğretmenimin, evde ebeveynlerimin, biraz büyüyünce sevgilimin/sevgililerimin, yaşamımı kuşatmış ve her yerde karşıma çıkan onlarca sistemin, geleneklerin, göreneklerin, modanın, medyanın, kozmetik ürünlerinin, hukuk sisteminin, siyasi partilerin sözünü dinledim hep. Hayatımı benim yerime şekillendiren, maketmişimçesine beğenmediği yerleri söküp çıkarıp yerine yenilerini ekleyen gizli iktidarlarla donatılmışken çevrem, aynaya bakıp orda göremediğim ben'e olduğum şeyin ne kadarına sahibim aslında diye soruyorum. Cevap; sessizlik...uzunca...Yüzümdeki makyajı siliyorum bu sabah. Gözlerimin altı mor, yorgunum, uyumak istemiyorum!”
Yeşer Sarıyıldız

“Proje davetini aldığımda kimlik üzerine oluşturduğum bir projenin çekimlerini sürdürüyordum. Metropol insanı, iliştirilme, kimlik v.b. bileşenleri tartışarak oluşturduğum bir öykünün düşünme ve çekim heyecanları sürerken; proje süreci içinde belirlediğimiz konu benim çalışmalarımda kendimle sessizce tartıştığım konuyu, fotoğraf ortak paydasında buluşan insanlarla söyleşme, tartışma ve deneyimleme olanağı sundu bana. Proje için çalıştığım fotoğraflar; içimizdeki iktidarı, kimlik kaymalarını, 'dışarıdaki' iktidarı, gündelik yaşamın kalabalığı ve karmaşasından kopartılmış bir mekanda, ama gündelik yaşama ait nesnel vurguyla, izleyen algısını harekete geçirmek ve tartışmak için önermeler yapıyor.”
İpek Cabadak

“Bu sergi çalışması beni yeni arkadaşlarla, fikirlerle ve konseptlerle tanıştırdığı için kendimi şanslı hissediyorum.”
Nergiz Savran Ovacık

“Kimlik–İktidar üzerinde bu güne kadar bir çok tanımlama yapılmış, ancak hâlâ yapılmaya ve çözümlenmeye çalışılan, ve hatta, fotoğraf çalışmamıza da uzun zamandan beri kendi yorumlarımızı ekleyerek, ifade etmeye çalıştığımız kavramlar.

Kimlik kelimesi, evimiz, işimiz, çevremiz ve ülkelerinde birer kimliğinin bulunması dışında aklıma öncelikle doğduğumuzdan itibaren bizlere yüklenen çocuk, öğrenci, anne, doktor, ressam, şarkıcı vb. gibi veya dışarıdan bizlere vurgulanan doğulu/batılı, veya ast/üst kimliklerimiz yaşam içinde her birimizin içinde bulunduğu sıfatları getiriyor.

Dünyaya geldiğimiz andan itibaren yaşam içinde karşılaştığımız bir çok sorun ile yoğruluyoruz. Bazı kişiler, özellikle gençlik döneminde kendi kimliklerini henüz bulamamışken ve sorunlarını aşamamışken girdiği bunalım ile farklı arayışlar içine girebiliyor. İç dünyasında yaşadığı iç kimliklerin uyuşmaması nedeniyle madde bağımlığına yol açarak ,bu bağımlığın kendi üzerindeki iktidarına izin veriyor. İşte, kişinin yaşamının her döneminde kendi içindeki kimlik arayışı,kendisine iktidar yaptığı içki ve madde alışkanlığı benim konum oldu.

Konuyu ışıkla boyamamın nedeni, bu tekniğin sadece vurgulanmak istenen konu/objeyi hedef alması ve sanal dünyalarının düşsel ve soyut yanını ortaya çıkararak, madde bağımlılarının kimlikleri üzerinde iktidar olarak hissettikleri duyguyu izleyicilerin de hissetmelerini sağlamaktı..

Acaba kendi yaşamımızda kimseyle paylaşmadığımız kaç kimliğimiz ve vazgeçemediğimiz kaç iktidarımız var ?“
Fenay Ulu


“farklı duyarlıklarda ve çeşitlilikte bir kalabalığın parçası olmak ve özünü yansıtmaya çalışmaktı benim bu süreçte yaşadığım..ve kalabalığı oluşturan diğer parçaların seslerine kulak vermek..birlikte yaşamı, kendimizi sorgulamak ve anlamlandırmak.. varlığını fark etmediğim örselenen yanlarımı da gördüm yine bu süreçte.. hayatımdaki iktidarları, kendi iktidarımı ve bu iktidar-lık-lar karşısındaki tavrımı.. hayatımın olağanlaşan olup bitenlerini kimi zaman görmezden gelip umudumu da kaybetmeden bildiğimi okuduğumu, ama aslında zamanın içinde bunların içiçe geçen aldatmacalar olduğunu farkettiğimi ya da kimi zaman “sınır”lar içine güle oynaya kendimi kapattığımı ve dışarı çıkmayı aklımdan bile geçirmiyor olduğumu , bu kabuk içinde kendimi belki de korumaya almak adına kendime eğlenceler yaratıp kendimi avuttuğumu anlatmaya çalıştım fotoğraflarımda..”
Neşe Cengiz

“Kimlik ve İktidar kavramları insanoğlunun doğduğu andan ölümüne kadar içinde yoğrulmak zorunda olduğu, birbiriyle içiçe geçmiş iki kavramdır. Kişi iradesi dışında kendini bir toplum içinde bularak başlar yaşama ve, üzerinde kurulu birçok iktidara bağımlı olarak bir kimlik alır. Ne var ki, doğanın iktidarı da harekete geçecek insanoğlunu üzerinde egemen iktidarlara karşı kendi iktidarını kullanmaya itecektir ve kisiliğinin yönlendirdiği biçimde ve seçtiği amaca yönelik kimlik mücadeleleri yaşayacaktır. Bu noktada ben; kişilerin farkında olarak veya olmayarak, dürüst veya sahte nedenlerle; uyum, kaçış, kabul görme ve benzeri amaçlarla, metaforik maskeler kulllandıklarını düşünmüşümdür. Gerçekte saklama işlevine bir araç olarak algılanan maske, bana göre, bir yandan bir kimliğe işaret ederken, çelişkili bir biçimde bir yandan da, kimlik kavramının bir çeşit tanımlama işlevini görüyor olmaktadır böylece… Görsel güzellikleriyle de çekici bulduğum maskeler, metaforik zenginlikleriyle hep ilgimi çekmiş, fotograflarımda severek kullandığım öğeler olarak beni Kimlik ve İktidar konularında düşünmeye sürüklemişlerdir. Bu sergideki fotograflarım da bu tür düşüncelerin ürünüdür.”
İlknur Baltacı

“Bu projede beraber seçimimiz olan tema beni oldukça zorladı, güçlü bir anlatım istiyordu; ortaya çıkanları gördükçe, sanırım ortak dilimizde bunu yakaladık diye düşünüyorum.”
Şule Alçık

“Aynı mıdır çok şey olmayı istemekle, hiç olmayı istemek?
Kim-sin yada Hiç-kimse
Ne önemi var ki varlığın yada yokluğun
Geldiğin kadar sessiz gideceğini bile bile…
Biricik tanığı Fotoğraf bu yolculuğun .
Sen istesen de istemesen de ! ”
Gözde Yenipazarlı

Hiç yorum yok: